Buda + Peşte: Budapeşte: Budapeşte Şehir ve Gezi Rehberi – Ne Yenir? Ne Yapılır? Nerelere Gidilir?
Bazı kentler vardır, suyla, bir ırmakla bütünleşir. Tuna Irmağı üzerinde kurulmuş Budapeşte bunlardan biri, hem de en güzellerinden. Macaristan’ı kuzeyden güneye ikiye bölen Tuna, aynı şeyi Budapeşte’de de yapıyor.
Irmağın batı kıyısındaki Buda, doğu kıyısındaki Peşte ve Buda’nın kuzeyinde yer alan Obuda (Eski Buda) kentleri 1873’te birleşerek Budapeşte adını almışlar. İsmail Habib’in 1935 yılında kaleme aldığı ve Türk gezi edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan “Tuna’dan Batıya” adlı kitabın Budapeşte bölümünde, kentin Tuna Irmağı ile birlikteliği çok güzel ifade edilmiştir: “Bir buçuk milyonluk bir gövdeyi ikiye bölen Tuna, şehri ayırmıyor, bağrında yatıyor gibi. Arka arkaya altı çelik köprüyle Tuna’yı perçinleyen şehir, nehri bağlamıyor, kollarını dolayarak sarılıyor gibi. Su beldeye tabiatın, belde suya medeniyetin hediyesi. Hiçbiri borçlu kalmak istemiyor. Bu ona su cümbüşünün bütün güzelliklerini verdiyse, o buna insan bilgisinin bütün nimetlerini serdi. Avrupa edebiyatı Peşte’ye ‘Tuna Kraliçesi’ der. Ortada zümrüt bir gerdanlıkla pırlanta bir taç var. Tuna’sız Peşte, belli, bağrı kupkurudur, fakat Peştesiz Tuna, yazık taçsız kalana!”
Budapeşte demek bir bakıma Tuna demek. Tuna, Volga’dan sonra Avrupa’nın ikinci büyük nehri. Tuna Irmağı’nın adı geçtiği ülkelerin dillerine göre tam altı kez değişiyor. Güney Almanya’da Karaormanlar’dan çıkıp Orta Avrupa’yı boydan boya kastederek Karadeniz’e dökülmeden önce sekiz ülkenin topraklarından geçiyor Tuna: Almanya, Avusturya, Slovakya, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan. Tuna’nın bu uzun yolculuğu üzerinde bir kraliçesi var: Budapeşte…
Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın ikinci büyük kenti olan Budapeşte için “Doğu’nun Paris’i” deniliyor. Başkent Budapeşte teknolojik, endüstriyel, toplumsal, kültürel bütün etkinliklerin merkezi. Sözgelimi ülkenin toplam endüstriyel üretiminin yüzde 40’ı bu kentte gerçekleştiriliyor. Ayrıca fabrikaların yüzde 70’i de burada bulunuyor. MÖ 3000 yılından beri sürekli yerleşilen bir alanda kurulmuş olan kentte, bugün ülkenin beşte biri yaşıyor. Şehir dokusunda, özel politik izinle yapılmış ve aradan fırlamış beton yığınlarına rastlamıyorsunuz. Koca şehirde tüm binalar aynı seviyede. Johann Strauss’un hâlâ dillerde dolaşan ünlü valsinin adı “Mavi Tuna” ama, mavilik artık sadece valslerde kalmış. Çevre kirliliğinden Tuna da fazlasıyla nasibini almış. Tuna’nın Karadeniz’e taşıdığı kirlilik Karadeniz, Marmara Denizi ve İstanbul için büyük bir tehlike!
Budapeşte, en karanlık günlerini II. Dünya Savaşı’nda yaşamış. Özellikle Nazilerin son sığınağı Buda tepeleri yerle bir olmuş. Nazilerin yedi Tuna köprüsünü birden havaya uçurmalarını bugün bile unutamıyor Budapeşteliler. Ama hepsini yeniden yapmışlar. Hatta sekizincisini de eklemişler: Elisabeth Köprüsü. Köprüler içinde en değişik olan da bu köprü. Elisabeth Köprüsü, çağdaş çelik malzemeyle yapılmış, kablolu bir asma köprü. Bir sonraki ise ünlü “Zincirli Köprü.” 150 yaşındaki bu köprü, zincirlerle asılmış. Taş ayakları arasındaki açıklık 375 metre. II. Dünya Savaşı’nda yıkılınca, eskisine uygun olarak yeniden yapılmış. Köprünün savaş sırasındaki halini, şair Gyula Illyes şöyle anlatmış dizelerinde: “İki şehir arasında, kırılmış belkemiğiyle / Dilsiz bir köprü, / Katledilmiş bir canavar gibi, / Sefalet ve suç içinde uzanıyordu.
” 1842 yılında inşa edilen köprüyü yapan mimar, köprünün Buda ve Peşte ayaklarında bulunan ikişer aslan heykelinin dilini yapmayı unutmuş. Açılış günü köprüden annesiyle geçmekte olan bir çocuk aslanların dilinin olmadığını farketmiş. Olay duyulur duyulmaz mimar kendini köprünün üzerinden Tuna’ya atarak intihar etmiş. Hüzünlü bir hikaye değil mi?
Budapeşte’nin Buda yakası bir Ortaçağ kenti. Bu kentten günümüze sadece parke taşlı yollar ve gotik üslubunda yapılmış evler kalmış. Yine de parke taşlı sokaklarda gezinirken, bir Ortaçağ kentinde bulunduğunuzu hissettiriyor.Budapeşte’den bahsederken Çigan müziğine değinmemek olur mu? Ünlü virtüözlerden Yehudi Menuhin, “Çigan müziği, sanatı da aşar, o bir sihirdir” demiş. Klasik bir Çigan orkestrasında, iki kemanın yanı sıra alto, çello, bas, flüt ve çembal bulunuyor. Yöneten ise bir başkemancı. Budapeşteliler müziği sadece sevmekle kalmıyorlar, saygı da duyuyorlar. Kentteki çok sayıda orkestra, bale ve opera toplulukları bunun bir göstergesi. Kentin meydanlarından birine de opera sanatçısı bir bayanın adı verilmiş: “Blaha Lujza ter”…
Budapeşte gezilecek yerler – Görülmesi gereken yerler
ACI UTCA
Tuna’nın sağında kurulmuş, kaleler, tepeler semti Buda’nın aksine, bir düzlüğe gevşekçe oturmuş Peşte’de, Vaci Utca’ya doğru yürüyün. Vaci Utca, Peşte’nin yalnızca yayaların dolaştığı, İstiklal Caddesi’ni andıran, mağazalar, dükkanlar, kafeler, restoranlar, barlar, eğlence merkezleri ve insanlarla kaynayan en ünlü sokaklarından biri. Sokağın sonunda Vörösmarty Ter yani Vörösmarty Meydanı ile karşılaşıyorsunuz. Meydana başlı başına hakim bir binayı göreceksiniz. Bu şık beyaz bina Budapeşte’nin en ünlü pastanelerinden Gerbeaud. Cenova’lı Emil Gerbeaud’nun 1884 yılında ünlü Kugler Patisserie’yi kente taşıdığı bu şık pastane, kentin tatlı tadının bir numaralı adı.
TEKNE TURU
Marriott otelinden alacağınız tekne turu biletlerini, nehir kenarındaki küçük büfelerden de alabilirsiniz. Türkçe dahil 14 ayrı dilde bilgi alabileceğiniz tekne gezintilerinde, şarap ya da şampanya ikramıyla güneşi batırabilirsiniz. Buda’da Gellert Tepesi’ni, Özgürlük Anıtı’nı, Kraliyet Sarayı’nı, Matyas Kilisesi’ni, Balıkçı Kulesi’ni, Kazanova Evi’ni, Buda Hamamları’nı göreceksiniz. Peşte’de ise Parlamento Binası’ndan, Ekonomi Üniversitesi’nden, Bilimler Akademisi’nden, Marriott Otel’den geçeceksiniz. Buda ile Peşte’yi birbirine bağlayan 8 köprünün en önemlilerini görecek ve her yapının hikayesini dinleyeceksiniz. Hotel Marriott ise ünlülerin uğrak yeri. Komünist döneminden kalma bir yapı olan otel, Elizabeth Taylor, Raquel Welch, Grace Kelly gibi güzellikleri ile nam salmış şahsiyetlerin uğradıkları bir mekan.
Margit Köprüsü’nden geçer geçmez bir saatlik mola icin Margit Adası’nda duracaksınız (eğer ada opsiyonlu turu aldıysanız).
HILTON HOTELİ
Kale bölgesinde, Matyas Kilisesi’nin suretinin yansıdığı Hilton Oteli yer alıyor. 1976’da kurulmuş Hilton Oteli, Macaristan’in komünist dönemde Batı’ya verdiği ilk tavizlerden. Eski ile yeninin eklektik bir örneği olan ve cam katlardan oluşan otelin casino’su akşamları tıka basa doluyor. Bizim için ayrıca önemi vakti zamanında kumarhanesinde gerçekleşen bir dayak olayıydı. Yaz günlerinde dış bahçesinde klasik müzik dinleyebilirsiniz.
HŐSÖK TERE / KAHRAMANLAR MEYDANI
1 Mayıs törenleri bir zamanlar Kahramanlar Meydanı’nda yapılırmış. Merkezde, üzerinde Cebrail heykeli bulunan bir sütun vardır. 1896’da yapılan bu meydanda, Macaristan’i kuran 7 Macar kabilesini temsilen birer atlı heykeli vardır. Heykelin hikayesine göre 1000 yılında, Macar kralı Istvan, Katolikliği kabul eder. Ancak Cebrail daha önce kralın rüyasına girerek ona Katolik olacağını söylemiştir. (Macar nüfusunun yüzde 65’inin Katolik, yüzde 25’in Protestan, geri kalanların ise Ortodoks ve Musevi olduğunu belirtelim.)
Meydanın hemen önünde uzayıp giden Andrassy Ut ‘da Türk Konsolosluğu’nun aslanlı güzel binasını görebilirsiniz.
MAGYAR ÁLLAMI OPERAHÁZ / OPERA BİNASI
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde, Habsburg Hanedanlığı’nın hüküm sürdüğü yıllarda inşa edilen Opera binası, Viyana’ya rakip olarak yapılmış denebilir. 1884’te biten binanın dışıyla içi görkemde yarışıyor. Dışta Monteverdi, Scarlatti, Mozart, Beethoven, Rossini, Çaykovski ve diğer bestecilerin heykelleri var. 1994’te restore edilen binada Kırmızı Salon yeni rönesans tarzı ile döşenmiş ve Kraliyet Fuayesi. Kapılardaki ahşap işçiliğini kendi gözlerinizle görmenizi önereceğim. Tavan resimlerine ise antik Yunan çağı yansıyor.
Bu operada ünlü besteci Gustav Mahler bir dönem yöneticilik yapmış. 1289 oturma yeri olan binadaki sahne derinliği, koltuk bölümünden daha büyük. Altın kaplama avizelere baka baka 114 yıllık bir şöminenin olduğu Büyük Salon’u gezebilirsiniz. Binada ünlü Macar besteci Ferenc Liszt (herkes Franz diye bilir, ama Macar dilindeki adı Ferenc), Bartok ve Kodaly’in heykelleri var.
MARGITSZIGET / MARGIT ADASI
Bu yemyeşil ada bir zamanlar keşişlerin adasıymış. 13. yüzyılda Kral Bela IV, kızı Margit’e bu adada yaşama zorunluluğu getirmiş ve rahibeler icin bir manastır yaptırmış. 16. yüzyılda manastırın Türkler tarafından hareme dönüştürüldüğünü belirtmeye gerek yok sanırım. Türklerin harem bölümü olduğu için adaya Kızlar Adası da denmiş. Adadaki St. Michael Kilisesi ise, özellikle evlilik hayatlarına romantik bir başlangıç yapmak isteyen gençlerin tören yapmaya can attıkları bir kilise.
Adadaki Sanatçılar Parkı’nda, Macaristan tarihinde önemli olan sanatçı heykellerini görüyorsunuz. 60 heykelin yer aldığı parktaki Ferenc Liszt (1811-1886), Bela Bartok (1881-1945) ve Zoltan Kodaly’in (1882-1967) heykelleri en dikkat çekenleri. Bartok ve Kodaly’in heykelleri karşı karşıya. Kodaly’in geliştirdiği yeni sistemin müzik öğretimini kolaylaştırdığını ve Macarların bu sebeple kolayca müzik öğrendiğini ekleyebiliriz.
Adada parkın tam ortasında, şefkatli kollarıyla parkı koruma altına alan, 180 yaşında bir çınar var. Yazın bir mesire yerine dönen ada; aşıkların, piknik yapanların, yüzmek isteyenlerin, top peşinde koşanların akınına uğruyor. Bir de küçük Japon bahçesi var. Minik havuzların serinlettiği bahçede, kendi kendine çalan kilise orgundan çıkan müzik adayı dolduruyor, yaşadığımızı hissettiriyor. Küçük koruluklar, taştan küçük patikalar arasından geçerken, ahşap romantizm banklarında oturup müziğin eşliğinde sevgilinizle oturabilirsiniz.
GÜL BABA TÜRBESİ
Türbeyi, 1541’de Budin’in kuşatılması sırasında ölen Bektaşi dervişi şair Gül Baba için, 1548’de Budin Beylerbeyi Mehmed Paşa yaptırmış. Türbenin bulunduğu tepeye Gül Tepesi deniyor. Gülbaba, Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte geldiği Budin’de ölünce, Kanuni’nin emri ile kentte hakim bir tepede adına türbe yapılmış. “Gülbaba Türbesi,” özellikle biz Türk turistlerin ilgisini çekiyor. Sekiz köşe planlı, çatısı bakır kaplı türbe, son yıllarda Türk hükümetinin desteği ile onarılmış.
(2. Bolge, Mescet Utca 14, Buda).
NYUGATI PÁLYAUDVAR / BATI TREN İSTASYONU
Budapeşte’nin bu ilk resmi demiryolu istasyonu, 1877’de Paris’li Eiffel şirketi tarafından tasarlanmış. İçinde şu anda Avrupa’daki en güzel McDonald’s yeralmakta. Ve şehrin en büyük alışveriş merkezi olan Westend City Center ‘ın hemen yanı…
VÁROSLIGET / ŞEHİR PARKI
Budapeşte’nin ikinci büyük parkı. Yürüyüş için ideal. Kahramanlar meydanına çok yakın olan bu parkta keyifli yürüyüşler yapabilir, küçük göletteki ördekleri besleyebilirsiniz.
GELLÉRT HEGY / GELLÉRT TEPESİ
Gellert Tepesi 130 metre yükseklikte, Budapeşte’nin en iyi seyredildiği tepe, adını piskopos Gellert’den alıyor. Kral Istvan’ın davetiyle 1046’da Budapeşte’ye gelen Gellert, ayaklanmada yakalanıyor ve cesedi Tuna’ya atılıyor. 1904’te ise anısına bir heykel dikiliyor. Tepenin yukarılarına doğru ilerleyince Özgürlük Anını’nı göreceksiniz. 1945’te Budapeşte’yi Nazilerden kurtaran Sovyet Ordusu anısına dikilmiş anıttaki kızıl yıldızlar 1989’dan sonra sökülmüş. Gerçek bir kadının modellik yaptığı 30 metrelik kaide üzerinde yer alan dev heykele daha sonra iki heykel daha eklenmiş. Anıttan Budapeşte’ye bakarak güzel resimler çekebilirsiniz.
PARLAMENT / PARLAMENTO BİNASI
Londra’daki Parlamento Binası’ndan esinlenerek yapılan bu yapı 1904’te tamamlanmış. 268 metre uzunluğunda, 123 metre genişliğindeki binanın yüksekliği ise 96 metre. Binanın dekorasyonu sırasında 40 kiloya yakın altın varak harcanmış. 10 avlusu, 27 kapısı ve 29 merdiveni olan görkemli yapının duvarlarını 233 gotik heykel süslüyor. Parlamento Binası’nın yanında Macar Sosyalist İşçi Partisi’nin merkezi olan yalın görünüşlü modern bir yapı yer alıyor. Kıyıda ayrıca Yeni – Rönesans üslubunda inşa edilmiş Macar Bilimler Akademisi ve iki büyük otel bulunuyor.
BUDAI VÁRNEGYED / BUDA KALESİ
Gelelim Kale Tepesi’ne. Kale Bölgesi; Kraliyet Sarayı, müzeleri ve ilginç sokaklarıyla ünlü. Bakın İsmail Habib 1935 yılında bu tepeyi nasıl anlatıyor. “Sağda kale, ortada taç giyme kilisesi, solda kral sarayı ve şurada burada diğer, maziden akıp gelen yapılar ve bin yılın vak’alarını yüklenen bu tepe sanki sırtında taşıdığı asırlar daha iyi görünsün diye kabardı ve bin yılın üstüne yığılışı da, onu bir kat daha yüksek gösteriyor. Taşıyan dağ donakalmış bir tarih ve taşınan gözü dolduran bir dağ gibi!” Kraliyet Sarayı olarak da bilinen Buda Kalesi, deniz seviyesinden 168 metre yükseklikteki bu tepede bulunuyor. Budapeşte Tarih Müzesi, Ulusal Szechenyi Kütüphanesi ve Macar Ulusal Galerisi de bu yapı içinde yer alıyor. Tepenin üzeri dar ve uzun bir düzlük. İlk temeli 1255 yılında atılan ve 1541 – 1686 yılları arasında cami olarak kullanılan Matthias Kilisesi ile Budapeşte Hilton Oteli, bu düzlükte yan yana duruyor. Zamanında Matthias Kilisesi’nde Kanuni Sultan Süleyman da namaz kılmış. Balıkçı Kalesi burçları da burada bulunuyor. Buradan kentin hem gece hem de gündüz manzarası harika. Mutlaka görün! Ayrıca, kale bölgesinde çok güzel eski evler ve avlu içinde bahçeler görebilirsiniz…
İlgi çekici yapılardan biri Altın Fıçı Şarap Evi ve Altın Kartal Eczacılık Müzesi. Bölgedeki Trancsics Mihaly Sokağı’nda bir zamanlar Beethoven ve Bela Bartok’un çalıştığı 7 numaralı yapı, ünlü barok bahçesiyle Müzik Tarihi Müzesi’ne evsahipliği yapıyor. Yolun sonunda yer alan Becsi Kapu ise Türklerin Buda’dan atılmalarının 250. yıldönümü nedeniyle yeniden yapılmış. Meydandaki 7 numaralı evde de ünlü Alman yazar Thomas Mann yaşamış.
BUDAPESTI TÖRTÉNETI MÚZEUM / BUDAPEŞTE TARİHİ MÜZESİ
Kraliyet Sarayı kalıntılarının ve kale şapelinin bulunduğu müzede, Ortaçağ Budapeşte’sini yansıtan sergiler var. Gotik Şövalyeler Salonu ve heykeller görmeye değer. Pazar günleri saat 11.30 civarı özel müzik programları yapılıyor (1. Bölge Moskza Ter, Buda).
BUDAVÁRI PALOTA / BUDA KALE SARAYI
13. yüzyılda yapılan saray, çağlar içinde değişik stillerde (gotik, rönesans, barok, neobarok) yenilenmiş. Bugün bina kompleksi içinde Ulusal Galeri, Budapeşte Tarihi Müzesi, Macar İşçi Hareketi Müzesi var. Yine buradaki Ludwig Müzesi’nde “Muhteşem Süleyman Sergisi” açılmış. Girişteki bir heykele dikkatinizi çekmek istiyorum: Macar Kralı Matyas ve eşi Beatrice bir yanda. Matyas’ın solunda keşiş kapşonu, elinde kargayla oturan kişi kralın tarihçisi. Diğer tarafta ise güzel saçlı bir köylü kızı, Ilona var. Bir gün Matyas, av dönüşü dolaşırken, fırtına çıkmış ve kral, yolunu kaybetmiş. Kralı Ilona bulmuş, ona evinde sıcak çorba ikram etmiş ve krala aşık olmuş. Kral bir süre sonra gitmek isteyince, Ilona, ona “Peki, seni nasıl görebilirim?” diye sormuş. Kral hiç bozuntuya vermeden, “Kente gel, beni gör!” demiş. Ilona kente gelip sevdiği adamın kral olduğunu anlayınca heyecandan ölmüş.
HALÁSZBÁSTYA / BALIKÇILAR KULESİ
Macaristan’i kuran yedi ayrı kabileyi temsil eden yedi burçlu Balıkçılar Kulesi, kentin kuruluşunu kutlamak üzere inşa edilmiş. Adını tarihte kalenin o kesimini savunan Vizivaros (Su Kenti) balıkçılarından alan bu kulelerden, kent manzarasını seyretmek ve tepedeki kafede birşeyler içmek ayrı bir keyif. Fotoğraf makinanızı yanınıza almayı unutmayın…
DOHANY UTCAI ZSINAGOGA / BÜYÜK SİNAGOG
Dohany Caddesi’ne geldiğinizde 19. yüzyılda restore edilen sinagogu göreceksiniz. Avrupa’nın en büyüğü olan Sinagogun yanında bir de Yahudi Müzesi var.
Nagy Zsinagóga’daki (The Great Synagogue), 3 bin kişilik oturma kapasitesiyle Avrupa’nın en büyüğü. Bizans – Mağribî stilinde, 1844 – 1859 yılları arasında inşa edilen yapı, 2. Dünya Savaşı’nda naziler tarafından kötü bir muamele görmüş. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen bağışlarla yapılan restorasyonu ise 40 yıllık bir süreci kapsamış. Sinegog o kadar büyük ki, kışın en soğuk günlerinde tamamının ısınması mümkün olmadığı için hizmete kapalı tutuluyor. Ama yıl boyunca ziyaret etmek mümkün tabii. Hemen yakınındaki Zsidó Múzeum (Yahudi Müzesi)’u da ziyaret etmek isteyebilirsiniz.
Savaş sırasında yaklaşık 12 bin Macar Yahudisi toplama kamplarında öldürülmüş. Siyah-beyaz resimlere bakınca, fotoğraf karelerinden bugüne taşınan geçmişin acılarını hissedebilirsiniz. Yerlerde sıraya dizilmiş insan cesetleri, ağlayan kadınlar. Ama en çok göğüslerinde Yahudi yıldızları taşıyan çocukların resmi etkileyecektir sizi. Müzenin üst katında “Diaspora and Art” (Sürgün ve Sanat) adlı bir başka sergi de var. Sinagogun arka bahçesine, daha doğrusu binlerce Yahudi’nin hayatını kurtaran İsveçli diplomat Raoul Wallenberg’e adanan parkı, dev bir salkım söğüt ağacına benzer bir heykel süslüyor. Ağacın her yaprağında bir isim, ölüm ve doğum tarihleri var. Savaşta kaybedilenlerin adları. Alttaki kaidede, “Macar Soykırımı’ndaki Kurban ve Kahramanların Anısına” yazıyor. Anıtın yapımına dünyanın her köşesinden yardım gelmiş. Dikkat çekici olanlardan biri Macar asıllı bir Yahudi olan ünlü oyuncu Tony Curtis’in ailesine adadığı yazı…
BUDAVÁRI PANOPTIKUM / LABİRENT
Kale bölgesinde yer altındaki bu labirent tam 12 km. uzunluğunda, içinde şarap akan çeşmeler var.
MÁTYÁS TEMPLOM / MATYAS KİLİSESİ
Budin Kalesi’ne damgasını vuran yapı, Matyas Kilisesi. Neogotik tarzda yapılmış, kulesi 80 metreyi bulan kilisenin yapımına 1250 yılında başlanmış. Önce Meryem Ana’ya atfedilen kilise, 15. yüzyılda Macarların büyük kralı Matyas’ın adıyla anılmaya başlanmış. Kilisenin Loretto Şapeli’nde Osmanlı’dan yadigar dev bir tesbih duruyor.
MAGYAR NEMZETI GALÉRIA / MACAR ULUSAL GALERİSİ
Macar sanatının en seçkin örneklerinin yer aldığı müzede, Habsburg Hanedanlığı’na ait yeraltı mezarları da var. Pazar sabahları 11.00’de klasik müzik ve koro konserleri veriliyor (1. Bölge, Moszka Ter, Buda).
SZÉPMUVÉSZETI MÚZEUM / GÜZEL SANATLAR MÜZESİ
Kahramanlar Meydanında tapınak girişini andıran bol sütunlu bina, Güzel Sanatlar Müzesi. 1906’da biten müzede 120 bini aşkın sanat yapıtı var. İspanyol ressamlarına ait bölüm, özellikle görmeye değer.
TATBİKİ GÜZEL SANATLAR MÜZESİ
Sinbad’ın sarayını andıran bu bina Orta Avrupa’da Hindistan’a mi geldik diye düşündüren bir bina. Ulusal mimari arayışları sonucunda yapılmış, yeşil kubbe üzerinde sarı yıldızların olduğu, hayli oryantal öğeler taşıyan yapının içi dışından aşağı kalmıyor. İçerisi beyaz, sütun ve kemerleriyle çok katlı bir düğün pastasını andırıyor. Müzede 1900’den II. Dunya Savaşı’na kadar süren “art nouveau” örnekleri var. Ünlü tasarımcı Macintosh’un arkası yüksek orijinal sandalyesinden tutun da, aynalardan vazolara, duvar panolarından seramik parçalara, afişlerden oturma odası takımlarına kadar rokoko, gotik, halk sanatı öğelerini Orta ve Batı Asya tarzıyla birleştiren art nouveau örneklerine bayılacaksınız.
MAGYAR NEMZETI MÚZEUM / MACAR ULUSAL MÜZESİ
Macaristan’daki ilk ve en eski halk müzesi, aynı zamanda en büyük olanı. Kraliyet Tacı’nın bulunduğu bu müzede Macaristan tarihi ile ilgili bir de sergi var (8. Bölge, Muzeum Korut 14-18, Peste).
SZENT ISTVAN BAZİLİKA / AZİZ ISTVAN BAZİLİKASI
Budapeşte’deki en büyük, Macaristan’daki ikinci büyük kilise. Ülkenin kurucusu Istvan’in adını taşıyan bu kilise, 1848-1905 arası yapılmış. Hakikat Şapeli’nde Aziz Istvan’ın sağ elinin mumyası bulunuyor. Kilisede hayli zengin bir de sanat koleksiyonu var (5. Bölge, Arany Janos Utca).
DREHER SÖR MÚZEUM / DREHER BİRA MÜZESİ
Bira müzesinde bira tadabilir, bira yapımına ilişkin kısa filmler seyredebilirsiniz. (HUF. 200-1.200) 1106 Bp. Jászberényi út 7-11. Bilgi almak için: 432-9850 György Takács