İçindekiler
Bosna-Hersek Gezi Rehberi
1 Mart 1992’den 14 Aralık 1995’e kadar devam eden trajik iç savaşın ardından küllerinden yeniden doğan ve yepyeni bir çehreye kavuşan Bosna-Hersek, turizm sahnesindeki yerini de geri alıyor. Gelin hep birlikte, yüzyıllar boyu hoşgörünün başkenti olmuş Saraybosna’dan Osmanlı köyü Poçitel’e doğru bir yolculuğa çıkalım.
Birinci ve İkinci Gün: Saraybosna (Sarajevo)
İstanbul’dan bir saat 50 dakikalık rahat bir yolculuğun ardından ulaşılan Sarajevo Uluslararası Havalimanı’ndan şehir merkezine uzanan 12 kilometre boyunca, sanki bu yolun sonunda, kaygıdan uzak bir sayfiyeye ulaşacakmışsınız gibi hissediyorsunuz. Ancak yol üzerindeki Saraybosna Umut Tüneli (Sarajevski Ratni Tunel) levhası, bu toprakların yakın geçmişinin ağırlığını hatırlatıyor size: Bosna Savaşı’nın büyük bir bölümünde, Saraybosna’nın dünya ile tek bağlantısı, havaalanı ile şehir arasında bulunan, bir kilometre uzunluğundaki bu tünel olmuş. Bu daracık geçitten, Türkiye dahil, çeşitli ülkelerden Saraybosna’ya yardımlar ulaştırılmış, ayrıca burada doğumlar ve düğünler gerçekleşmiş. Yapımına iç savaşın ikinci yılında başlanan tünel, bugün Savaş Müzesi olarak düzenlenmiş bulunuyor. Birlikte yaşama ve hoşgörü üzerine Yeşil tepelerin ve irili ufaklı mahallelerin arasından kıvrılarak ulaştığımız Saraybosna, Bosna-Hersek’in en büyük şehri ve başkenti. Kent, yeni bir geleceğe uzanırken doğal ve kültürel zenginliklerini dünyaya daha fazla tanıtmayı hedefliyor.
Saraybosna her şeyden önce kozmopolit bir şehir. 2013 yılında yapılan sayıma göre 400 bin civarında nüfusu olan başkentte, Boşnakçanın yanı sıra, Türkçe, Sırpça ve Hırvatça konuşuluyor. Başkent, bir yandan modern bir şehir olarak gelişirken, tarihi köklerini de koruyor. Şehrin tarihi merkezinde, küçük dükkanlar, cumbalı evler, bereketli çarşılar, zarif kamu binaları ve ağaçlıklı yollar dikkat çekiyor. Yol üzerinde ve paralel sokaklarda Gazi Hüsrev Bey Camii, Roma Katolik Katedrali, Sırp Ortodoks Kiliseleri ile Eski Yahudi Mabedi, birbirlerine yakın mesafelerle sıralanıyor. Bu yapılar, Saraybosna’nın iç savaş yıllarında kaybolduğu söylenen birlikte yaşama kültürünün varlığını kanıtlıyor.
Osmanlıların yaklaşık beş asır boyunca idare ettiği bu topraklar, Ruslarla 1877 tarihinde yapılan savaş sonunda Osmanlı hakimiyetinden çıksa da, Boşnaklar, hoşgörü ile gönüllerini kazanan Osmanlı’dan miras kalan geleneklerine sıkı sıkıya bağlanmış. Mesela ezanlar, bu kentte ses kaydıyla değil, canlı okunuyor hala. 1531 yılında inşa edilen Gazi Hüsrev Bey Camii’nde her gün imamlar tarafından hatim indirilmesine Osmanlı’dan bu yana aralıksız devam ediliyor. Yüzyıllar boyu Müslüman, Ortodoks, Katolik ve Musevi cemaatlerin birlikte yaşadığı Saraybosna, iç savaşa inat “Avrupa’nın Kudüs”ü diye anılmaya devam ediyor.
Saraybosna çok özel bir coğrafyada yer alıyor. Söylenenlere bakılırsa tarih boyu şehre tam 99 su kaynağı hayat vermiş. Buranın havası, suyu, taşı, toprağı, insanı, hatta ağaçları bile bir başka güzel. Şehri yemyeşil tepeler çevreliyor ve kente hayat veren Neretva Nehri, manzaraya apayrı bir güzellik katıyor. Saraybosna, yaşadığı acı dolu günlere rağmen güzelliğini sürdürmeye devam ediyor.
Latin Köprüsü ve Eski Çarşı (Başçarşiya)
Başkentte görülmeye değer yerlerin başında Latin köprüsü geliyor. Miljacka Nehri üzerinde bulunan Latin Köprüsü, Saraybosna’nın ikonik yapılarından biri. İlk köprü, 16. yüzyılda ahşap olarak inşa edilmiş. Bu köprünün yerine, 17. yüzyılda taş bir köprü yapılmış. Latin Köprüsü, 1. Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen olayın yaşandığı nokta olarak tarihe geçmiş. Bilindiği gibi, savaş, bu köprünün üzerinde Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın, Gavrilo Princip isminde bir Sırp tarafından öldürülmesiyle başlamış. Köprü, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasının 100. yılı anma törenleri öncesinde, 2014 yılında restore edilmiş.
Gezimizde ikinci durağımız, “Başçarşiya” denilen Eski Çarşı. Bu bölgenin simgesi de, şadırvan. Gün Boyu şadırvanın üzerini ve çevresini mesken tutan güvercinler, bize Anadolu’da, eski bir çarşıya geldiğimiz hissini veriyor. Şadırvanın çeşmelerinden çok lezzetli bir dağ suyu akıyor. Rivayete göre, buradan su içenler, Saraybosna’ya tekrar gelirmiş. Zanaatkarların geçmişte olduğu gibi bugün de mesleklerini sürdürdüğü çarşının çevresi, Osmanlı döneminden kalma, kiremit çatılı evlerle dolu. Çarşıdaki sokak isimleri bile geçmişe dair çok şey anlatıyor: Saraçlar, Çizmeciler, Kuyumcular…
Sultan 2. Abdülhamid’in inşa ettirdiği Saat Kulesi de dimdik ayakta. Civardaki dükkanlarda bakır işleri dikkat çekiyor; tepsiler, cezveler ve dekoratif eşyalar görücüye çıkmış, yeni sahiplerini bekliyor. Bu arada, Eski Çarşı’dan Boşnak böreği yemeden dönmemenizi tavsiye ediyoruz. Burada böreğe “burek” diyorlar. Kıymalı, patatesli, peynirli ve ıspanaklı çeşitleri bulunan börekler, tercihinize göre üzerine yoğurt dökülerek de servis edilebiliyor. Börekle aranız yoksa ve et seviyorsanız, köfteciler sizi bekliyor.
Nostaljik Tramvay Turu
Başkenti nostaljik tramvayla da keşfetmek mümkün. Şehre, 1870’lerin ortasında kurulan raylı sistem, Doğu Avrupa’nın en eskilerinden biri. O yıllarda kullanılan tramvay, atla çekilirmiş. Biz de otomobilimizi park edip Eski Çarşı civarından tramvaya binerek “Viyana” diye anılan bölgeye uzanıyoruz. Yolculuk boyunca Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan kalan yapıların Osmanlı mimarisiyle iç içe geçişini izliyoruz. Tarihi şehir merkezinde soluklanmak isterseniz, Strosmayerova ve Bazardzani’de bulunan kalabalık kahvehaneler sıcakkanlı insanlarla dolu.
Üçüncü Gün: Mostar ve Mostar Köprüsü
Ertesi sabah erkenden kalkıp keyifli bir kahvaltı ile güne başlıyoruz. Saraybosna’dan Mostar’a 130 kilometrelik bir yolumuz var. Yaklaşık iki saat süren keyifle dolu bu yolculuğun ardından artık Mostar’dayız.
Yeryüzünde köprülerinin güzelliğiyle ünlü çok sayıda şehir bulabilirsiniz. Ancak Mostar kadar köprüsüyle özdeşleşmiş çok az yer vardır. Adını bile “Köprü” (most) kelimesinden alan kentteki Eski Köprü, sadece Mostar’ın değil Bosna-Hersek’in de simgesi. Kuşaklar boyunca anılara, aşklara, hasretlere ve savaşlara tanıklık eden bu köprü, Mostar’ın iki yakasını buluşturmakla kalmıyor, tabiri caizse Doğu’yu Batı’ya taşıyor.
Köprünün altından nazlı nazlı süzülen Neretva Nehri, zümrüt yeşili akıyor. Köprüyü fona alarak bol bol fotoğraf çekiyoruz. Burada hayat, bu köprünün çevresinde akıyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen Mostar Köprüsü, tıpkı Saraybosna gibi küllerinden yeniden doğmuş. Uzun bir dönem boyunca şehrin Müslüman ve Hırvat kesimlerini birbirine bağlayan ve şehrin çok kültürlü mirasının sembolü olan Mostar Köprüsü, 1993 yılı sonbaharında, adeta bu mirası reddedercesine hedef alınarak top ateşiyle yıkılmış. Köprü, iç savaş sonrasında, aslına uygun şekilde yeniden inşa edilirken, suya düşen parçaları Macar dalgıçların desteğiyle nehirden çıkarılıp inşasında tekrar kullanılmış. 24 metre yüksekliğindeki Mostar Köprüsü, 2004’te yeniden açıldıktan bir yıl sonra da, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilmiş. Osmanlı köyünde Mostar’ın güzellikleriyle büyülenip tekrar yola koyuluyoruz.
Osmanlı Köyünde: Poçitel (Počitelj)
Adriyatik Denizi’ne doğru uzayıp giden yılankavi yol, her virajda büyüleyücü bir manzara çıkarıyor karşımıza. Hersek-Neretva Kantonu’nda yer alan Mostar havzasının güneydoğusundaki Blagaj kasabası yolumuzun hemen üzerinde. Mostar’ın merkezine 20 kilometre uzaklıktaki bu tarihi yerleşim, doğal güzellikleri ve Osmanlı’dan miras Blagay (Blagaj) Tekkesi’yle ünlü. Burada fotoğraf molası verdikten sonra yolumuz, ülkenin güneyine doğru devam ediyor. Bu kez istikametimiz, ormanlık bir vadiye bakan bir yamaç üzerindeki Poçitel (Počitelj) Köyü. Etraf, incir başta olmak üzere bol miktarda meyve ağacıyla kaplı. “Önce bir kahve molası vermek iyi fikir” diyerek, kulpsuz fincanlarda servis edilen Türk kahvemizi yudumluyoruz. Yanında suyumuz ve lokumumuz da eksik değil. Kahve keyfinden sonra köyün sokaklarını arşınlıyoruz. Köyün camisine uzanan merdivenlerin taş basamaklarında hediyelik el örgüleri ve zarif kolyeler satan kadınlarla sohbet ediyoruz. Köyün ahalisi, iç savaşın acılarını unutmaya çalışan yaşlılardan oluşuyor ağırlıkla. “Burası huzur köyüydü, gençler önce savaşa, sonra çalışmaya gitti” diyor, Poçitel köylüleri. Ama turizmin özellikle son yıllardaki gelişiminden de memnun olduklarını söylüyor ve “Türkiye’den gelen çok, hiç yalnız kalmıyoruz” diye ekliyor.
Bunları Biliyormuydunuz?
- Neum, Bosna-Hersek’in denize kıyısı olan tek şehir. Neum’daki yaklaşık 20 kilometrelik kıyı şeridi de ülkenin Adriyatik Denizi’ne tek çıkış noktası. Tatil mekanlarıyla tanınan Neum, “Bosna-Hersek’in Antalya’sı” olarak nitelendiriliyor.
- Bosna-Hersek’te alışveriş yapacaklara tavsiye: Burada pazarlık olağan bir şey değil!
- Saraybosna’da çok sayıda Türk bankası hizmet veriyor.
- Bosna ile Hersek toprakları, sarp dağlar ile birbirinden ayrılıyor. İki bölge arasındaki ısı farkı da çoğu zaman şaşırtıcı olabiliyor. Günlük güneşlik bir ortamdan yağmurlu ve kapalı bir havaya bir anda geçiş yapabiliyorsunuz.
Balkanlar hakkında ilginizi çekebilecek diğer yazılara buradan ulaşabilirsiniz.
Yazı: Melih Uslu, Fotoğraflar: Dr. Murat Ongun
Mert Ç.
Merhaba,
Belgrad şehrinden Saraybosna’ya nasıl geçebiliriz?
Şimdiden teşekkürler.